ÖZET
Kan ihtiyacı, tüm toplumu ilgilendiren önemli bir konudur. Gönüllü kan bağışçıları, güvenli kan bağışının en önemli unsurudurlar. Gelişmiş ülkelerde gönüllü kan bağışçısı oranları tüm toplumun %5-6’sına ulaşmışken Türkiye’de bu oran, ancak %1’in biraz üzerindedir. Bu çalışmanın amacı, hastanemizin farklı bölümlerinde çalışan doktorların kan bağışı ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmektir. Yirmi sorudan oluşan bir anket hastanemizde görevli 100 doktora uygulandı. Katılımcıların %45’i en azından bir kez kan bağışı yapmışken, %55’i daha önceden kan bağışçısı olmayı düşünmemişlerdi. Daha önceden kan vermemiş olanların %84’ü 25-35 yaş aralığındaydı ve %62’si kadındı. Bu grubun yarısı acil bir durumda sadece kendi yakınlarına kan vermek istediklerini ve yedisi ise kan bağışı sırasında hastalık bulaşmasından endişe ettiklerini belirttiler. Anket sonunda daha önceden kan vermemiş 55 doktorun 33’ü kan vermek istediklerini ifade ettiler.
Türkiye’de halk etkili ve yaygın kampanyalarla kan bağışı konusunda doğru bilgilerle aydınlatılmamıştır. Bu yüzden ülkemizde kan bağışıyla ilgili sürekli eğitim, kan bağışı oranlarını arttıracak en önemli ve etkili yöntemdir.
Giriş
Günümüzde tıptaki ilerlemelere rağmen kan ve kan ürünleri, kaynağı sadece insan olan ve elde edilmesi için kan bağışından başka bir yöntem bulunmayan tedavi araçlarıdır. Gelişmiş ülkelerde gerekli kan miktarının %80 gibi büyük bir kısmı, gönüllü kan bağışçılarından elde edilen kanla sağlanırken, gelişmekte olan ülkelerde ve ülkemizde bu oran çok daha azdır. ABD, Almanya, Kanada, Japonya gibi ülkelerde gönüllü kan bağışçısı oranı tüm toplumun %5’ini oluştururken Türkiye’de bu rakam maalesef %1-2 civarındadır (1). Dolayısıyla kan, farklı ve uygun olmayan yollardan elde edilebilmektedir.
İnsanlar yaşamlarının herhangi bir döneminde kendisi veya yakınlarıyla ilgili olarak, kan ve kan ürünlerine ihtiyaç duyabilir. Kan ihtiyacını karşılamada en önemli unsur, kan bankacılığının temeli olan gönüllü ve güvenilir kan bağışçısıdır. Genel tanımı itibarıyla kan bağışçısı; “tamamen kendi özgür iradesiyle para veya benzeri bir çıkar karşılığı olmadan, kendi kan, plazma ve hücresel kan bileşenini bağışlayan kişi”dir (1). Güvenilir kan da, güvenilir kan bağışçısından elde edilebilir. Bağışçı seçiminde genel kural, uygun yaş sınırları içinde ve infeksiyon veya ciddi bir hastalığı olmayan sağlıklı gönüllülerden kan sağlanmasıdır (2). Bu nedenle de bağışçı kazanım programlarıyla, güvenilir kan bağışçısı sayısının arttırılması önem taşımaktadır.
Sağlık personeli hangi düzeyde olursa olsun, kana olan ihtiyaç, bağışçı temini veya kan transfüzyonu gibi basamaklarda bu zorlu ve emek isteyen sürecin doğal bir parçasıdır. Bu çalışmayla, hastanemizdeki doktorların kan bağışı konusundaki tutum, davranış ve bilgilerinin değerlendirilmesi ve bu konuda bilgilendirilmeleri amaçlanmıştır.
Yöntem
Çalışmaya, hastanemizin değişik kliniklerinde çalışan 100 doktor dahil edilmiş ve kendilerine görevliler tarafından bir anket uygulanmıştır (Anket Formu). Görevliler yapılan çalışmanın amacını ve içeriğini tüm katılımcılara anlatmış ve ardından formlar dağıtılarak karşılıklı görüşmeyle kısa süre içinde cevaplamaları istenmiştir. Formlar daha sonra toplanarak sonuçlar değerlendirilmiştir.
Sonuçlar ve Tartışma
Ankete katılan 100 doktordan 54’ü erkek, 46’sı kadındı ve hastanemize ait cerrahi ve dahili branşlara ait farklı kliniklerde görev yapmaktaydı. Katılımcıların %82’si 25-35 yaş grubundaydı. Grafik 1’de cinsiyet ve yaş dağılımı gösterilmiştir.
“Kan bağışlamayı düşünür müsünüz?” sorusuna verilen yanıtların dağılımı Tablo 1’de gösterilmiştir.
Doktorların %71’inin bu soruya, doğrudan evet veya gerektiğinde verebilirim şeklindeki cevapları, sağlık çalışanlarının bu konudaki hassasiyetiyle açıklanabilir. Kan grubunuz, kan verme sıklığı, kan miktarı ve saklama sürelerine ilişkin doğru cevapların oranları Tablo 2’de özetlenmiştir.
Ankete katılanların sağlık çalışanı olması sebebiyle; kan grubunu ve kan verme sıklığını bilme oranları yüksek iken, kan bağışı amacıyla bir seferde alınabilecek kan miktarı ve kanın kan merkezinde saklama süresine ilişkin doğru cevap oranı nispeten düşük kalmıştır.
Ülkemizdeki kan ihtiyacını kimin karşılaması gerektiği sorusuna verilen cevapların oranları Tablo 3’tedir. Daha önce kan vermemiş olan 55 doktordan 33’ü bu soruya “gönüllü vatandaşlar” cevabını verdi.
Çalışmaya katılan doktorlardan 45’inin daha önceden kan verdiği ve anket sonunda kan vermeyi düşünüp düşünmedikleri sorulduğunda 42’sinin yeniden kan vereceği ifade edildi. Daha önceden kan vermemiş 55 doktorun; 34’ü kadın, 21’i erkek ve 46’sı 25-35 yaş aralığındaydı. Önal ve ark.’nın (3) bir ilaç şirketinde çalışan ve %89’u üniversite mezunu 135 kişiyle yaptıkları anket çalışmasında da, ankete katılanların %58’inin daha önceden kan vermediği, %15’inin ise çok acil bir durumda veya akrabasına lazım olduğunda kan verdiği bildirilmiştir. Aynı çalışmada katılımcılar içinde gönüllü kan bağışçısı oranı %27 idi. Üniversite mezunu olan bu grupta ve hastanemiz doktorlarındaki kan bağış oranları benzerdir. Çalışmamızdaki doktorların da %21’i sadece kendi yakınlarının ihtiyacı olduğunda kan vermek istediklerini, %26’sı kan vermeyi ihmal ettiklerini, %15’i kansızlık nedeniyle kan veremediklerini belirttiler. Neden kan vermedikleri sorulan bu grupta %7 oranında hastalık bulaşır endişesiyle kan vermek istemedikleri ortaya çıktı (Tablo 4). Tüm doktor grubunun %13’ünün kan bağışıyla hastalık bulaşabileceği gibi yanlış bir inanışa sahip olmaları dikkat çekiciydi. Anket sonunda kan vermek istemeyen gruptan 33’ü kan vermek istediklerini belirttiler. Bu durum, toplumda, ihmal ettikleri için veya eğitimli olsalar bile kan bağışıyla ilgili yanlış inanışlara sahip olan, ancak sorumluluk duygusu olması beklenen bu kesiminin, etkili bilgilendirme ve teşvik edici kampanyalarla yönlendirilmesiyle, gönüllü kan bağışçı sayısının anlamlı oranda arttırılabileceğini düşündürmektedir. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün en güvenilir yöntem olarak belirlediği kan temin yöntemi, güvenli kan bağışçılarından gönüllü olarak, karşılık beklemeden, düzenli ve bilinçli olarak yapılan kan bağışıdır.
Kan bağışının teşvik edilmesi için en uygun yöntemin ne olduğu sorusuna katılımcıların %80’i halkın eğitimi cevabını vermiş, %66’sı kan bağışı yapılan yerlerin kolay ulaşılır ve temiz yerler olması gerektiğini, %52’si kan merkezi çalışanlarının güler yüzlü olması gerektiğini, %43’ü de bağışçıyı özendirici ve onurlandırıcı promosyonlar olması gerektiğini ifade etmişlerdir. ABD’de Newsweek dergisinde 2003 yılında bu konuyla ilgili bir makalede; bağışçılarla bire bir ilişki kurulması ve devamının, bağışçıya kendisine ihtiyaç duyulduğunun hissettirilmesinin, bunun yanında bağışçıları kan hastalıkları ve ihtiyaç duyulan kan ürünleri konusunda bilgilendirmenin en etkili yöntemler olduğu vurgulanmıştır (4). Aynı makalede, telefon-mesaj esaslı kan merkezi ve bağışçı ilişkisinin, bağış sırasında rahatlatıcı sohbetle belli bir seviyeye getirilmesi gerektiği; “isteme stratejisiyle” mevcut gönüllü bağışçıların daha sık bağış yapmalarının da sağlanacağı belirtilmiştir. Ayrıca, bağışçılara yaptıklarının ne denli önemli bir şey olduğunun hissettirilerek bilinç ve devamlılık sağlanması amaç olmalıdır.
Kan bağışının yan etkisi var mı sorusuna; katılımcıların 55’i halsizlik yapar, 15’i iştah açar, 6’sı kilo aldırır, 4’ü kilo kaybettirir ve 3’ü bağımlılık yapar cevabını vermiştir. Sağlık çalışanı ve eğitimli bir grup oldukları halde, katılımcıların yarısının kan bağışının yan etkilerinin olduğunu düşünmesi ve bu konuda yanlış bilgilere sahip olması; kan bağışı konusunda eğitimin sürekliliği ve toplumun kan bağışı konusunda aydınlatılması ve teşvik edilmesinin önemini ortaya koymaktadır.
İnsandan insana ilk kan transfüzyonu, James Blundell tarafından 1818 yılında yapılmıştır. Gerçek anlamda kan transfüzyonu ise, 1900’de Karl Landsteiner tarafından kan gruplarının tanımlanmasından sonra başlamıştır (5,6). Ülkemizde ilk kan bankası Kızılay tarafından 1957’de İstanbul ve Ankara’da kurulmuştur. Ulusal bir kan politikası ve kan bağışçı kazanım programlarının henüz tam yerleşmemiş olması nedeniyle, gönüllü ve güvenilir kan bağışçı sayısının düşük olduğu ülkelerden biriyiz. Kızılay verilerine göre, gelişmiş ülkelerde gönüllü bağışların nüfusa oranı %5 iken, ülkemizde gönüllü kan bağışlarının nüfusa oranı %1.5'tur (1,7). Toplumumuzda, kan bağışlama alışkanlığının yerleşmemiş olması, günümüzde hala kan ve kan ürünlerine dair kaynak sıkıntısına yol açmaktadır. Ülkemizde bu nedenle kan bankacılığına gönül vermiş Kızılay çalışanları vasıtasıyla, hedef 25 adı altında kan verebilecek güvenilir kan bağışçısı adayı olabilecek genç nüfusun kazanılması hedeflenmiş ve bu programı yürütecek ekip çalışmalarına başlamıştır (8). Süleyman Demirel Üniversitesi’nde okuyan 1776 öğrenciyle yapılan mini anket sonuçlarına göre, katılımcıların %73’ünün kan vermeyi düşündüğü; kan vermemeye gerekçe olarak da %34’ünün kan vermeyi ihmal ettiği, %44’ünün kansızlık nedeniyle veremediği, %18’inin de hastalık bulaşmasından korkarak kan vermek istemedikleri ortaya çıkmıştır (9). Bu tür organizasyonların arttırılması, özendirici promosyonlar ve reklamlarla geniş kitlelere duyurulması kan bağış oranlarını arttıracaktır.
Ülkelerin kan ihtiyacını karşılayabilmesi için toplumun %5-6 gibi bir kısmının, düzenli ve güvenilir kan bağışçısı olarak kazanılmış olması gereklidir (7). Çalışmamızla elde ettiğimiz sonuçlar, toplumun eğitimli ve hemen her gün kan ihtiyacı olan hastalarla karşılaşan doktor grubunda, topluma kıyasla kan verme oranının yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Çalışmamızdaki doktor grubu içinde dahili branş doktorları çoğunluktaydı (%77). Dahili branşlarda kan vermeme oranı 44/77 (%57) iken cerrahi branş doktorlarında bu oran daha düşüktü (%48). Cerrahi branşlar içinde kadın hastalıkları ve doğum doktorlarının tamamı, daha önceden kan vermişlerdi (5/5). Kulak burun boğaz doktorlarında kan verme oranı cerrahi grup içinde en düşüktü (1/6). Dahili branş doktorları arasında kan verme oranları %44-57 arasında yakın değerlerde seyrederken, nöroloji doktorları %75 ile en fazla kan veren branş idi. Bu sonuçlara göre; dahili branşlarda kan ihtiyacı olan hastayı daha sık gören branşlarda kan verme oranlarının diğer branşlardan farklı olmadığı; cerrahi branşlarda ise, kan transfüzyonunun en sık yapıldığı kliniklerden birisi olan kadın hastalıkları ve doğum doktorlarının tamamının önceden kan vermiş olması dikkat çekicidir. Bu nedenle, kan bağışının hayat kurtarıcı olabileceği, ihtiyacı olan hastalar bazında bağışçıların bilgilendirilmesi ve yaptıkları kan bağışının o hastalar için nasıl değerli olduğunun hissettirilmesi, gönüllü bağışçı oranını arttıracaktır. Ancak yine bu çalışmayla ortaya çıkan, daha önceden kan vermemiş doktorların, sadece bir yakınlarına ihtiyaç duyulduğunda kan verebilecekleri sonucu da, toplumun kan bağışına bakışını ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Çünkü toplumun farklı katmanlarını içeren daha büyük popülasyonlarla yapılan benzeri çalışmalarda da “sadece bir yakınıma ihtiyaç olursa kan veririm” anlayışı, toplumumuzda neden kan bağış oranının düşük olduğu sorusunun cevabı olarak ortaya konmuştur (10). Bu sonuç, toplumumuzun kan bağışı konusunda eğitimsiz ve ilgisiz olduğunu göstermektedir. Tıp nosyonuna sahip doktor grubunda bile; kan bağışı ve işlemin teknik detayları, kan bağışının yan etkileri olup olmadığı konusunda yanlış ve kulaktan dolma bilgilere sahip olunduğunun gösterildiği bu çalışma, eğitimin önemini ve süreklilik gerektirdiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir ve değerlidir.
Kan bağışını teşvikin en önemli basamağı eğitimdir ve kan bağış oranları, ancak eğitim seviyesi yükseldikçe artabilir. Hindistan’da 300 denekle yapılmış bir çalışmada, sosyoekonomik ve demografik verilerden sadece mesleki statü ve eğitim seviyesinin kan bağışı ile ilgili farkındalığa etkisi olduğu gösterilmiştir (11). Çalışmamızda da bu konuyla ilgili olan, belli bir eğitim seviyesine sahip ve kan bağışının öneminin farkında olan bir grup olan doktor grubunda, kan bağış oranları toplumu esas alan çalışmalara kıyasla yüksek bulunmuştur. Bu yüzden kan bağış oranının düşük olduğu ülkemizde; Kızılay, ilgili bakanlıklar, idari yönetim kadrosu, toplumun kanaat önderleri, aydınlar ve medyanın da desteği ile kan bağışı teşvik edilmelidir. Farklı ülkelerden yapılmış çeşitli çalışmalarda da, toplumların kan bağışı yapmasının önündeki engellerin belirlenerek, motivasyonu ve dolayısıyla kan bağışını arttıracak promosyonlara ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır (12,13). Bu nedenle ülkemizde, kan bağışının düşük olmasının nedenlerini vurgulayacak çok merkezli ve büyük çaplı çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır. Bu çalışmalarla ortaya konacak veriler doğrultusunda, konunun uzmanları tarafından kan bağışının yan etkileri, ihtiyacın önemi gibi konular hakkında toplum aydınlatılmalı, yanlış inanışların önüne geçilmelidir. Deprem, sel vb. doğal afetlerde toplumun bu konuya duyarlılığı artmaktadır. Kliniğimizden 2003 yılında İstanbul’daki bir terör saldırısı sonrası ortaya çıkan kan ihtiyacı ile ilgili olarak yapılan bir çalışmada; hastane çalışanlarından oluşan gönüllü bir ekip sayesinde, uygun organizasyon ve teşvik sonucu kan bağışlamak isteyen insanlardan kısa sürede anlamlı sayıda kan bağışı elde edildiği gösterilmiştir (7). Bu ve benzeri çalışmalar, kan bağışında gönüllülüğün ve planlı organizasyonların önemini ortaya koymuştur.
Her gün kan ihtiyacı olan hastalarla yüz yüze olan ve yüksek eğitim seviyesine sahip doktor gruplarında bile kan bağışına yaklaşımın düzeyi; alınacak yolun uzun, varılacak hedefin uzak olduğunu düşündürmektedir. Bu konuda, eğitimin farklı yöntemlerle ve daha yaygın olarak verilmesi ve farkındalığın tüm toplum katmanlarına yayılması gerekmektedir.