Kolorektal Kanserlerde p16 Ekspresyonu ve Prognostik Parametrelerle Karşılaştırılması - Özgün Araştırma
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Orijinal Makale
P: 34-40
Mart 2010

Kolorektal Kanserlerde p16 Ekspresyonu ve Prognostik Parametrelerle Karşılaştırılması - Özgün Araştırma

Med Bull Haseki 2010;48(1):34-40
1. S.B. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye
2. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye
3. Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Amaç:

Hücreler bölünme ve dinlenme dönemleri halindedirler. p16 INK4a, RB (retinoblastom hassas proteini) fosforilasyonunu inhibe ederek hücre siklüsünü, G1 evresinin geç döneminde durdurur. Son yıllarda yapılan çalışmalar, kolorektal kanserlerin %50-30’unda p16 geninin promotor bölgesinin CpG adasının hipermetile olduğunu göstermiştir. Kolorektal karsinom gelişmiş ülkelerde üçüncü sıradaki kanserdir. Çoğu vakada kolorektal karsinom displazik adenomatöz poliplerden gelişmektedir. Kolorektal karsinomun başlıca tedavisi cerrahi çıkarımdır. Bu kanserin prognozunun tahmininde bazı prognostik parametreler kullanılmaktadır. Çalışmamızda kolorektal kanserlerde p16 tümör süpresör geninin ekspresyonunun prognostik önemi diğer prognostik parametrelerle karşılaştırılarak araştırılmıştır.

Yöntemler:

Çalışmaya dahil edilen 54 vakanın ikisinde boyanma gözlenmemiştir. Diğer vakalarda p16 ekspresyonu yaygınlık ve yoğunluk açısından diğer prognostik faktörlerle karşılaştırılmıştır.

Bulgular:

p16 yaygınlık ve yoğunluğu ile yaş, cinsiyet, çap, makroskopik tip, histolojik tip, histolojik grade, invazyon derinliği, lenf nodu metastazı, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, yayılım paterni, iltihabi ve desmoplazik reaksiyon, bitişik mukozada displazi varlığı, mitoz sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmemiştir.

Sonuç:

Kolorektal karsinomlarda p16 ekspresyonu prognostik parametrelerle ilişkili bulunmamıştır.

Anahtar Kelimeler:
p16, kolorektal kanser, prognostik parametreler

Giriş

Hücreler bölünme ve dinlenme dönemleri içerisindedirler. Bu dönemler kontrol mekanizmaları ile sürekli düzenlenmektedir (1,2).

p16 geni, siklin bağımlı kinaz 4/6’nın kinaz aktivitesini inhibe ederek hücre çoğalmasını düzenler. Retinoblastom hassas proteini/ p16 tümör süpresör yolu sıklıkla çeşitli tümörlerde tahrip edilmiştir (3-7).

İnsan tümörlerinde p16INK4a geni sıklıkla homozigot delesyonu, nokta mutasyonu veya promotor bölgenin metilasyonu ile inaktive edilir. Hipermetile p16INK4a geni, özofagus skuamöz hücreli karsinomu, kolorektal karsinom, hepatoselüler karsinom, meme kanseri, mesane karsinomu, pankreatik karsinom, melanom, glioblastom ve lenfoma gibi çeşitli insan malign tümörlerinde gözlenmiştir (7).

Kolorektal karsinom, gelişmiş ülkelerde üçüncü sıklıktaki malign tümördür. Amerika Birleşik Devletleri’nde gastrointestinal sistemin en sık ve en iyi tedavi edilebilir karsinomudur. Sebebi ve oluşum mekanizması çevresel ve genetik faktörlerle ilişkilidir. Çevresel faktörler özellikle diyete bağlıdır. Kolorektal karsinom ile et tüketimi ve hayvansal yağ alımı arasında yakın ilişki vardır. Genetik olarak yüksek yatkınlık oluşturan iki durum; ailesel nonpolipozis kolon kanseri sendromları ve ailesel polipozisli hastalardır (7,8).

Çalışmamızda kolorektal kanserlerde p16INK4a antikoru ekspresyonu değerlendirilip yaş, cinsiyet, lokalizasyon, invazyon derinliği ve lenf nodu metastazı gibi prognostik faktörlerle ilişkisi araştırılmıştır.

Yöntemler

Bu çalışmada 2006-2007 yıllarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji bölümüne gönderilen kolorektal karsinom tanısı ile kolektomi uygulanmış 58 vaka geriye dönük olarak tarandı. Seçilen 54 vaka bu çalışma kapsamına alındı.

Olgulara ait tüm preparatlar 2 gözlemci tarafından gözden geçirilerek histolojik tip, grade, invazyon derinliği, metastatik lenf nodu durumu, cerrahi sınır, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, yayılım paterni, iltihabi ve desmoplazik reaksiyon, tümöre komşu mukozada displazi varlığı, mitoz, pleomorfizm gibi parametreler tekrar değerlendirildi. Olgulara ait preparatlardan, kanama ve nekroz içermeyen ve özellikle tümör etrafı kolon dokusu bulunanlar, p16 antikoru (Klon 6H12, Novocastra) ile streptavidin biotin peroksidaz yöntemi kullanılarak immunhistokimyasal çalışma yapıldı.

Olguların p16 yoğunluk- yaygınlık değerlendirmesi, Kin-Yin Lam ve ark.’nın (9) çalışmalarına göre yapıldı. p16 pozitif boyanması için nükleer ve sitoplazmik boyanma esas alındı. Boyanma yaygınlık ve yoğunluk olmak üzere iki gruba ayrıldı. Yaygınlık skorlaması:

Skor 0: Hiç boyanma olmaması
Skor 1: <%30 oranında boyanma
Skor 2: ≥%30 ve <%70 oranında boyanma
Skor 3: ≥%70 oranında boyanma

Yoğunluk ise: hafif derece (+/+++), orta derecede (++/+++), belirgin derecede (+++/+++) şeklinde değerlendirildi (Resim 1, 2, 3, 4).

Değerlendirmeler, Olympus Cx31 ışık mikroskopunda, 400x (40x objektif lens, 10x oküler lens) büyütmede yapıldı.
Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı. İki grup karşılaştırıldığında Mann-Whitney testi, ikiden fazla grup karşılaştırıldığında ise Kruskal-Wallis testi kullanılmıştır. 0.05’in altındaki p değerleri anlamlı kabul edilmiştir.

Bulgular

Kolorektal karsinom tanısı alan 30’u erkek (%55.6), 24’ü kadın (%44.4) olmak üzere 54 vaka değerlendirmeye alınmıştır. Vakaların ortalama yaşı 61.9 olup en büyük yaş 85, en küçük yaş 27’dir. 65 yaş ve üzerindekilerin sayısı 25 (%46.3)’dür. Gönderilen kolon rezeksiyon materyallerinde tümör 19 vakada distal, 22 vakada proksimal yerleşimlidir. 13 vakada ise lokalizasyon belirtilmemiştir. Tümör çapı 2 cm ile 10 cm arasında değişmekte olup ortalama çap 5.6 cm dir. 5 cm altı vaka sayısı 19 (%35.2)’dir. Makroskopik tiplere göre; vakaların 39’u (%72.2) ülserovejetan, 11 vaka (%20.4) ülsere, 3 vaka (%5.6) polipoid, 1 vaka (%1.9) vejetandır. Vakalarımız arasında iki histolojik tip gözlenmiş olup, adenokarsinom vakaların 46’sını (%85.2), müsinöz kanser ise 8’ini (%14.8) oluşturmaktadır. Tümörlerin 3’ü (%5.6) histolojik grade I, 41’i (%75.9) grade II, 10’u (%18.5) grade III’dür. İnvazyon derinliğine göre; pT1 tümörler 2 adet (%3.7), pT2 tümörler 8 adet (%14.8), pT3 tümörler 44 adet (%81.5) olarak tespit edilmiştir. 22 vakada lenf nodu pozitif (%40.7)’dir. 17 vaka (%77.3) N1, 5 vaka (%22.7) N2 olarak saptanmıştır. Metastatik lenf nodu sayısı en fazla 6 iken, en az 1’dir. Ortalama diseke edilen lenf nodu sayısı ise 12’dir. 11 vakada (%20.4) lenfovasküler invazyon, 19 vakada (%35.2) perinöral invazyon tesbit edilmiştir. Yayılım paterni 48 vakada (%88.9) infiltratif, diğerlerinde ekspansif tiptedir. Tümör çevresi iltihabi reaksiyon 30 vakada (%55.6) hafif derecede, 14 vakada (%25.9) orta derecede, 10 vakada (%18.5) ağır derecededir. Tümöre karşı desmoplazik reaksiyon 15 vakada (%27.8) hafif derecede, 22 vakada (%40.7) orta derecede, 17 vakada (%31.5) ağır derecededir. Tümör çevresi mukozada displazi varlığı 8 (%14.8) vakada tespit edilmiştir. On büyük büyütme alanındaki mitoz sayısı 3 vakada (%5.6) 0, 14 vakada (%25.9) 5 ve 5’den az, 11 vakada (%20,4) 5’den fazla ve 10’dan az, 26 vakada ise (%48.1) 10 ve 10’dan fazladır. Nükleer pleomorfizm, 1 vakada (%1.9) hafif, 2 vakada (%3.7) orta, 51 vakada (%94.4) belirgin olarak değerlendirilmiş olup istatiksel analize dahil edilmemiştir. Olgular p16 ekspresyonu açısından incelendiğinde hiç boyanma görülmeyen 2 (%3.7) vaka mevcut olup yaygınlık; 8 vakada (%14.8) <%30, 7 vakada (%13.0) ≥%30 ve < %70, 37 vakada (%68.5) ≥%70 olarak değerlendirilmiştir. Yoğunluk; 15 vakada (%27.8) +/+++, 18 vakada (%33.3) ++/+++, 19 vakada (%35.2) +++/+++ olarak tespit edilmiştir. Yaygınlık ve yoğunluk ile cinsiyet, yaş, boyut, makroskopik tip, histolojik tip, histolojik grade, invazyon derinliği, lenf nodu özelliği, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, yayılım paterni, iltihabi ve desmoplazik reaksiyon, çevre mukozada displazi varlığı, mitoz ve nükleer pleomorfizm arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir. Boyanma olmayan vakalar analize dahil edilmemiştir.

Tartışma

Kolorektal karsinom batılı toplumlarda sık görülen tümörlerdendir (10,11). Afrika ve Asyada en az; Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’da en sık oranda görülür (12). ABD’de üçüncü sıklıkta tanımlanan kanserdir (11,13,16). Bir makalede kolorektal karsinomun batılı toplumlarda, kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci, erkeklerde akciğer ve prostat kanserinden sonra üçüncü sıklıkta olduğu bildirilmiştir (17). İngiltere’de kansere bağlı ölümlerin ikinci en sık sebebi iken ABD’de kadın ve erkeklerde üçüncü en sık ölüm sebebidir (11,18). Kolorektal karsinomun etyolojisi, tanısı, prognozu ve tedavisine yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Hastalığın tanısından sonra, tedavinin ve hastalığın seyrinin belirlenmesi önem kazanmaktadır. Kolorektal karsinomun prognozunun belirlenmesinde en önemli kriter tümörün evresidir (17,19,20). Evre arttıkça hastanın sağ kalım süresi azalmaktadır (19). Rich ve ark.’nın (21) makalesinde beş yıllık hayatta kalım oranı; Duke evre A’da %77, Duke evre B’de %44 ve Duke evre C’de %23 olarak bildirilmiştir. Prognoz değerlendirilmesinde, histolojik tip, tümörün diferansiasyon derecesi (19), tümör boyutu, lenf nodu metastazı, lokalizasyon, yaş, cinsiyet, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, tümöre karşı oluşan desmoplazik ve iltihabi reaksiyon gibi parametreler de önem arz etmektedir (8,13).

p16 geni; MTS-1 (multiple tümör süpresör geni), INK4a (sikline bağımlı kinaz inhibitör 4a), CDKN2a (sikline bağımlı kinaz inhibitör 2a) olarak da bilinir (6,22). p16, G1 spesifik hücre siklusu düzenleyici gendir (5-7). Kromozomun 9p21 bölgesinde lokalizedir (2,5,6,23). Üç eksondan meydana gelir. 156 aminoasit ve 15.8 kD protein kodlar (6). Protein CDK 4 veya 6’ya bağlanarak hücre siklusu ilerlemesini durdurur ve siklin D’nin faaliyetini inhibe eder (4,6,7,24,25). p16 süpresör bir gendir ve hücre siklüsünü G1/S sınırında durdurur (23). p16 fonksiyonunun kaybı hücresel çoğalmaya izin vererek kanser gelişimine yol açabilir. İnsan tümörlerinde p16 geni sıklıkla homozigot delesyonu, nokta mutasyonu veya promotor bölgenin ilk kez metilasyonu ile inaktive edilir (6,7,24,26,27). Hipermetile p16 geni özofagus skuamöz hücreli karsinomda, kolorektal karsinom, hepatoselüler karsinom, meme karsinomu, mesane karsinomu, pankreatik karsinom, melanom, glioblastom ve lenfomada gözlenmektedir (7). MTS-1 hipermetilasyonu çocukluk çağı T-ALL’de nadirken, delesyon ile inaktivasyon T-ALL’de sıktır (22).

Kolorektal kanserlerin çoğunluğunda p16 aşırı ekspresyonu bildirilmiştir (25). Bir çalışmada p16 aşırı ekspresyonu gösteren hastaların %78.9’unda sağ kalım beş yıldan fazla iken, zayıf ekspresyon gösteren %61.5 hastada opersyon sonrası sağ kalım beş yıldan azdır (4). Çalışmamızda p16 immünhistokimyasal ekspresyonunu, belirlediğimiz prognostik parametrelerle karşılaştırdık.

Bazı araştırmalarda, p16 ekspresyonunun kanser hücrelerinin nükleusunda zayıf iken, sitoplazmasında ise kuvvetli derecede boyandığı gözlenmiştir (2,4,7,23,25). Yayınların bir kısmında sadece nükleer boyanmanın varlığı değerlendirilmiştir (9,24). Bazı çalışmalarda tümöre bitişik neoplazik olmayan mukozada ekspresyon izlenmediği belirtilirken (7,9,23,24), diğerlerinde ekspresyonun bulunduğu bildirilmiştir (4,25,27). Çalışmamızda seyrek nükleer, çoğunlukla sitoplazmik boyanma gözlenmiştir. Tümör ve tümöre komşu dokuda da durum farklı değildir.

Çalışmamızda p16 belirteci, 52 (%96) vakada tümör ve bitişik alanı boyamış, iki vakada (%4) ise hiç boyanma görülmemiştir. King-Yin Lam ve ark.’nın (9) yaptıkları çalışmada p16 ekspresyonu %78 oranında gözlenmiştir. Tümör boyanma yaygınlığı tümör hücrelerinde, %30’dan küçük, %30’dan büyük ve %70’den küçük, %70’den büyük olarak boyanmasına göre üç gruba ayrılmıştır. Tada ve ark. (24), normal kolon mukozasında p16 ekspresyonunu negatif gözlemlerken, kolorektal karsinom alanlarında ise yüksek oranda (%98) pozitif bulmuşlardır. Zhao ve ark. (4), tümöre bitişik mukozada nükleusta zayıf, sitoplazmada orta derecede pozitif boyanma gözlemlerken, karsinom alanında sitoplazmik pozitif boyanma izlemişlerdir. Makaleler arasındaki farklılıklar, p16’nın immünhistokimyasal olarak nükleer ve/veya sitoplazmik boyanmayı pozitif kabul edilişine, vaka sayısındaki değişikliklere, çalışmada arşiv parafin bloklarının kullanılması gibi faktörlere bağlı olabilir.

Kolorektal karsinom dünyada çok sık tanı konan kanserlerden biridir. Kolorektal karsinomun çoğunluğu adenomlardan gelişir (23,28). Adenomun karsinoma dönüşümü üç bağımsız özellikle uyum gösterir: Polip boyutu, histolojik tip, epitelyal displazinin derecesi (10,13,29). Carneiro ve ark. (23), p16 ekspresyonu ile tubüler, tubulovillöz ve villöz adenom veya displazi dereceleri arasında önemli bir bağlantı olmadığını göstermişlerdir. Yine aynı çalışmada hücre diferansiasyon derecesi ile p16 ekspresyonu arasında ilgi bulamadıklarını bildirmişlerdir (23). Çalışmamızda, nükleer pleomorfizm kanser hücrelerinde %94 oranında belirgin derecede izlenirken p16 ekspresyonunun yaygınlığı ve yoğunluğu ile arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır.

Zhao ve ark. (25), p16’nın kolorektal normal-adenom-karsinom dönüşümünde reaktif ve displazik mukoza alanlarında ekspresyonunu incelemişlerdir. Çoğu karsinomda, adenom ve bitişik mukozaya göre sitoplazmik p16 ekspresyonu gözlenirken, normal epitelde adenom ve karsinomlara göre daha çok nükleer boyanma izlediklerini bildirmişlerdir. Çalışmamızda tümöre komşu mukozada izlenen displazi ile p16 ekspresyonu boyanma paterni arasında önemli farklılık görülmemiştir.

Müsinöz ve taşlı yüzük hücreli karsinom kolorektal kanserlerin %5-15’ini oluşturur (30). King-Yin Lam ve ark.’nın (9) yaptıkları çalışmada, müsinöz ve taşlı yüzük hücreli karsinom oranını %14 olarak bildirmişlerdir. Yine aynı çalışmada klasik adenokarsinomlar ile karşılaştırıldığında, bu tip tümörlerin sıklıkla proksimal kolon yerleşimli olduğu belirtilmiştir. p16 ile taşlı yüzük hücreli karsinomda negatif; müsinöz karsinomlarda, tümör yerleşimi distale kaydıkça pozitif boyanma olduğu bildirilmiştir. Genel literatür bilgilerine göre müsinöz karsinom sıklıkla distal kolon yerleşimlidir (13). Çalışmamızda ise taşlı yüzük hücreli karsinom görülmemiştir, olguların 46’sı (%85) adenokarsinom ve 8’i (%15) müsinöz karsinom olarak değerlendirilmiştir. Müsinöz karsinomların (MK) 7’si proksimal kolon, 1’i ise distal kolon yerleşimlidir. Tüm MK’larda p16 ekspresyonu izlenirken; 6’sında yaygınlık ≥%70, 2’sinde <%30 oranında tespit edilmiştir.

Tada ve ark.’nın (24) yaptığı çalışmada, azalmış p16 ekspresyonu gösteren kolorektal karsinomlu vakalarda lenfatik invazyon oranının yüksek olduğu bildirilmiştir. Yine bu çalışmada p16 ekspresyonu ile sağ kalım arasında önemli ölçüde uyum olmamasına rağmen p16 negatif grupta kötü prognoza eğilim gözlendiği bildirilmiştir (24). Özofagus skuamöz hücreli karsinomunda p16 ekspresyonu kaybının önemli ölçüde lenfatik invazyon ve lenf nodu metastazı ile beraber olduğu bildirilmiştir (31). Çalışmamızda p16 ekspresyonu, lenfovasküler invazyon ve lenf nodu metastazı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.

Mitoz oranı değerlendirmeye aldığımız diğer bir kriter olup 3 vakada mitoz görülmemiş, 26 (%48) vakada mitoz 10 büyük büyütme alanında 10 ve 10’dan büyük olarak tespit edilmiştir. p16 yaygınlığı, yoğunluğu ile mitoz karşılaştırılmasında anlamlı uyum görülmemiştir. Bunun vaka sayısı ile ilişkili olduğu düşünülmüştür. Palmqvist ve ark. (32), proliferasyon aktivitesini, lümene bakan alanda invaziv alanlara göre önemli oranda yüksek bulunmuştur. Aynı çalışmada düşük proliferasyon gösteren invaziv sınırlı tümörlerde kötü prognoz da tespit edilmiştir. Literatürde Jie ve ark. (27), p16 ekspresyon kaybı alanlarında güçlü Ki-67 indeksi gözlemlediklerini belirtmişlerdir. Ayrıca Ki-67 seviyesini, rektal kanserde kolon kanserine göre yüksek derecede eksprese olduğunu tespit etmişlerdir. Bir çalışmada da nükleer Ki-67 boyanması tümör merkezinde belirginken, tümör invazyon bölgesinde çok düşük olduğu tespit edilmiştir. p16 ile Ki-67 ekspresyonu arasında ters uyum gözlenmiştir. Tümör invazyonu bölgesinde p16 nükleer ekspresyonu güçlü olarak izlenmiştir (33).

Kadınlarda bütün yaş gruplarında sağ taraf kolorektal kanser daha fazla iken, erkeklerde sol taraf yerleşim daha fazladır (14,34). Çalışmamızda lokalizasyonu belirtilmeyen 13 vaka olduğu için, lokalizasyon değerlendirme dışı bırakılmıştır. Schneider-Stock ve ark. (35), 43 vaka üzerinde yaptıkları çalışmada, 14 vakada p16 ekspresyonunu negatif gözlemlemişlerdir. Bu 14 vakanın 10’unda p16INK4 geninin promotor bölgesinde metilasyon olduğu bildirilmiştir. Metilasyon p16INK4 kaybı ile önemli ölçüde uyumludur. Bu çalışmada p16 tümör süpresör geninin inaktivasyonu ile proksimal lokalizasyon uyumlu bulunmuştur.

Literatürde, kolorektal karsinom için ortalama tanı yaşı yedinci dekat olarak verilmiştir (11). 50 yaşından küçük ve 70 yaştan büyük tanı alan vakalar kötü prognoz ile beraberdir (19). Lee ve ark.’nın (7) yaptığı çalışmada, ortalama yaş 61, ortalama tümör çapı 4.9’dur. p16 negatif veya pozitif ekspresyonu ile klinikopatolojik parametreler arasında uyum görülmemiştir. Yine p16 INK4a metilasyonu ile yaş, cins, boyut, bölge, invazyon derinliği ve lenf nodu metastazı arasında önemli bağlantı gözlenmemiştir. p16 INK4a geni az diferansiye tümörlerde iyi- orta derecede diferansiye tümörlerden önemli oranlarda sık metile olduğu gözlenmiştir. Çalışmamızda ise ortalama yaş 62, ortalama tümör çapı 5.6 cm olup yaş ve boyut ile p16 ekspresyonu arasında herhangi bir bağlantı görülmemiştir.

Çalışmamızda submukozaya invazyon (pT1) 2 vakada, muskularis propriyaya invazyon (pT2) 8, subseroza veya serozaya invazyon (pT3) 44 vakada tespit edilmiş olup, p16 ekspresyonu ile uyum gözlenmemiştir. Kolorektal kanserin prognoz ve tedavisinin yönetiminde TNM evrelemesi güçlü bir araç olarak görülmektedir (20). Lenf nodu tutulumu olmaksızın pT2’de beş yıllık sağ kalım %72-85 iken bu oran pT3’de %44-83, pT4’de %8’e düşmektedir (17). Liang ve ark. (6), T3N0M0 evre kolorektal kanserde p16 hipermetilasyon varlığının kısa sağ kalım gösterdiğini belirtmişlerdir.

Lenf nodu değerlendirmesi kolorektal kanserde önemli bir prognostik faktördür (26,36). Erdamar ve ark.’nın (26) 502 hasta üzerinde yaptığı incelemede, lenf nodu metastazı ile invazyon derinliği arasında güçlü uyum bulunmuştur. Pozitif lenf nodu sayısı ve prognoz arasında ters orantı tespit edilmiştir. Metastaz olup olmadığına bakılmaksızın toplam lenf nodu sayısı bağımsız bir risk faktörüdür (36). Kolorektal ameliyat materyalinin değerlendirmesinde, uygun evrenin tespiti için en az 12 lenf nodu gerekmektedir (37). Çalışmamızda ortalama bulunan lenf nodu sayısı 12’dir. p16 ekspresyonu ile lenf nodu arasında anlamlı ilişki izlenmemiştir.

Krasna ve ark. (38), 77 vasküler ve/veya nöral invazyonlu kolorektal karsinom vakası üzerinde yaptıkları çalışmada, vasküler ve nöral invazyon varlığında sağ kalımda azalma, metastaz oranında artma tespit etmişlerdir. Başka bir çalışmada ise, ekstramural ve kalın duvarlı ven invazyonlu vakalar adenokarsinomun diferansiasyonundan bağımsız olarak kötü prognoz göstermiştir. Ayrıca venöz invazyon rektal karsinomun bölgesel invazyonu ile de ilişkilidir (39). Çalışmamızda lenfovasküler invazyon olan vaka sayısı 11 iken, perinöral invazyon 18 vakada gözlenmiştir. p16 ekspresyonunun yaygınlığı ve yoğunluğu ile bu değerler arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır.

Tümör etrafı belirgin lenfosit reaksiyonu sağ kalım üzerine olumlu etki yapmaktadır (13). Çalışmamızda iltihabi reaksiyon, 29 vakada hafif; 10 vakada şiddetli derecede izlenmiştir. p16 ekspresyonu ile anlamlı ilişki gösterilememiştir.

George ve ark. (40), tümör gelişimine göre yaptıkları çalışmada polipoid olmayan karsinomların polipoidlere göre kötü prognozlu olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca K-ras mutasyonlarını polipoid tümörlerde, polipoid olmayanlardan daha sık gözlemlemişlerdir. Çalışmamızda 3 polipoid, 37 ülserovejetan ve 11 ülsere tümör mevcuttur. p16 ekspresyon yaygınlığı ve yoğunluğu ile makroskopik yapı arasında uyum gözlenmemiştir.

Sonuç olarak bu çalışmada kolorektal karsinomlarda p16 ekspresyonunun yaygınlık ve yoğunluğunun değerlendirilmesi ve bu bulguların seçtiğimiz prognostik parametrelerle; arasında istatistiksel anlamlı ilişki gösterilemedi.